Bu sene 2. sınıfı bitirdiğim için zorunlu bir teknik yaz stajı yapmam gerekiyordu ve ben aylar önceden araştırmamı yapıp kararımı verdim. Ne bankalarda çalışabilirdim, ne de Siemens, Intel, Alcatel-Lucent, Nortel-Netaş gibi elektronik tabanlı şirketlerde. Benim ihtiyacım olan, küçük _startup_lar gibi çalışabilen ama büyük ve kurumsal bir firmaydı. Çalışanına değer veren, inovasyonu hedefleyen, hızlı hareket edebilen ve oturmuş bir kültürü olan bir firma arıyordum.

Sonunda bu konuda Türkiye’de staj yapabileceğim en iyi firmanın Turkcell  Teknoloji olduğuna kanaat getirmiştim. Bu sene TTech, iki farklı staj programıyla alımlar yaptı. Birincisi klasik PAF Takımı, ikincisi ise bu sene yeni olan ve sadece sosyal medyada duyurulan Farkını Fark Edeni Arıyor programı. Ben ikincisine başvurma kararı aldım. Çünkü sadece geliştirici değil, aynı zamanda fikir üreten, iş geliştiren ve planlayan bir departmanda çalışmak istiyordum. Mart’ta yolladığım yaratıcı bir CV’ye Haziran’da cevap geldi. Okuldan çoğu arkadaşım staja başlamış iken ben “geç cevap döndüler, mülakatlar falan derken acaba stajı okul başlayana kadar bitirebilecek miyim” diye tedirgindim. Çünkü İK’nın CV’ye bir süre geç cevap dönmesi açıkçası beni epey telaşlandırıyordu. :)

Devamında yapılan elemeler sonucunda başvuran 90 kişiden 25’i Turkcell Teknolojiye vaka çalışması (case-study) için çağırıldı. Ben de 28 Haziran günü 13:00’da başlayacak bu çalışmaya biraz erken gittim. TÜBİTAK-Gebze Serbest Bölgesi’nde olduğu için ulaşımda zorlanmadığımı söyleyebilirim, evim de Körfez’de çünkü. Kimselerin olmadığını görünce öğle yemeğine indim ve orada da Burcu Doğan‘ı gördüm. :) Onunla da tanışmış olduk derken Umut Gökbayrak abiyi de görünce onunla da hemen tanıştık. Neyse, etkinlik başladığında CEO dahil genel müdür yardımcılarının da orada bütün bir öğleden sonra bizim programımıza eşlik etmesi işin ciddiyetini gösteriyordu. Tanışma, sunumlar vb. derken bizi 5-6 kişilik gruplara böldüler ve bizden 1 saat içinde bir _sosyal ağ _tasarlamamızı, adını koymamızı, hedef kitlesini belirlememizi, gelir modelini ve pazarlama stratejisini vb. tasarlamamızı istediler. İşin ilginç tarafı seçilip gelenlerin yarısı mühendis yarısı ise psikoloji, sosyoloji gibi bölümlerdendi. Beşeri bilimlerin burada ne işi var acaba diye düşünürken zar zor 1 saate projeyi yetiştirdik ve sunumunu yaptık. Oldukça verimli bir vaka çalışması olduğunu söyleyebilirim. Daha önce “takım çalışması” diye nitelendirdiğim şeyin aslında ne olduğunu bilmediğimi fark ettim, bu önemli bir nokta gerçekten. Akla gelen türlü imkânlar, oryantasyon, ikramlar (hehe) ve  olağanüstü organizasyon için için **İK **departmanına büyük bir alkış gelsin bizden.

Sunumlardan sonra jüri içeride seçmeleri yaparken biz dışarıda ‘acaba neye göre seçecekler ki bizi’ diye düşünüyorduk. Meğersem gruplar çalışırken başlarına koydukları gözetmenler bu konuda notlar alıyormuş. :) 1 saatlik boş zamanımızda biraz binayı gezdik. Her şeyden önce binanın içi beni oldukça etkiledi. Yıllardır Googleplex’e, Google Zürich ofisinin fotoğraflarına bakarken ağzı sulanan gençlerden olan ben, TTech’de beklentimin çok üstünde ve çalışanların rahatı için düşünülmüş bir ofisle karşılaştım. Bence de çalışanı en çok motive edecek şeylerden biri çalıştığı ortamın ferahlığıdır. Fırsat olursa sonraki yazılarda fotoğraflar da paylaşacağım. Langırt, PS-Wii odası, bilardo, bisikletler, fitness salonu, müzik stüdyosu benim şimdiden gözlemlediklerimden birkaçı.

Sonuçların açıklanmasıyla grubumuzun ikinci seçildiğini ama birinciliği de ucundan kaçırdığını öğrendik. Orası da bence sunumdaki ufak tefek organizasyonsuzluklardan kaçtı. :) Gün sonunda eve gittiğimde hala “acaba seçilecek miyim?” diye bir telaş vardı. Haksız da değildim, orada 2. sınıfı bitiren galiba bir tek ben vardım. İnsanlar kendilerini tanıtırken, “mezunum”, “şurada MBA yapıyorum” falan deyince, bende “yanlış yerde miyim” düşüncesi oluştu.

Neyse ki bir iki gün içinde telefon geldi ve staja kabul edildiğimi öğrendiğimde gerçekten o kadar beklememe ve gireceğim kesin olan başka firmaları tercih etmememe değdiğini anladım. :) Cuma günü de gidip sözleşmeyi vb. imzaladım ve iki aylık staja resmi olarak başlamış oldum. 5 Temmuz Pazartesi’nden beri gidip geliyorum ve dün bir haftayı tamamladık. İlk gün, departmanların kendi tanıtımlarıyla ve staj koçlarıyla, onların da müdürleriyle tanışmakla geçti. Müdür falan derken aslında içeride o kadar kurumsal bir hava olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Herkes oldukça rahat, kendilerine “bey”, “hanım” denmesini de beklemiyorlar.

Şirkette 360 kadar kişi çalışıyor (basın açıklamasından aldım, confidential değil) ve çoğu mühendis olmasına rağmen aslında mühendislik dışı işlerde (planlama, iş geliştirme vb.) çalışanlar da oldukça fazla. Elbette hala mühendisliklerini kullanıyorlar, ama belki de oturup deli gibi coderlık yapmıyorlardır. :)

Pazartesinin ardından kalan sürede eğitimler oldu. Bunlar H. Tonguç Yılmaz‘ın (Türkiye’deki Oracle DB gurusu olarak geçiyor) 15 günlük Oracle, PL/SQL eğitimini 2,5 güne sığdırması (dediğime bakmayın çok verimli geçti), M. Veysi Soyvural‘ın Java eğitimi, birer saatlik SIEBEL ve Yazılım Testleri konulu eğitimler oldu. Samimi olarak konuşmak gerekirse çok da zevkli geçtiğini söylemeyeceğim bu haftanın. :D Ama diğer stajyerlerle ve departmandakilerle tanışmak, ilk haftadan projeyi kapmak, binayı daha çok keşfetmek kısmı eğlenceliydi. Eğlenmememin nedenini ise bendeki hemence işin mutfağına girme hevesine bağlıyorum. :) Bir ay geçtikten sonra yine bir hafta eğitim sürecine gireceğiz. (ben girer miyim, emin değilim açıkçası :D)

Zaten eğitimde hiçbir şeyi tamamen öğrenmeniz beklenmiyor. Sadece konseptlere giriş ve teknoloji hakkında farkındalık yaratma amacı güdüldüğü için yine RTFM durumu söz konusu. Ben de bu şekilde düşünüyorum zaten. Mühendis dediğin her şeyi bilmek yerine öğrenmeyi, araştırmayı bilmeli. Her ne kadar çok zevk almamış olsam da bu haftaki eğitimlerden çok önemli şeyler öğrendim.

Çalıştığım departman **Mobil Internet/Kuluçka **takımı. :) Evet biraz garip gelebilir ama kuluçka(=incubation) benim aslında 2-3 yıldır takip ettiğim bir konsept ve bu departmanda çok değerli insanlarla birlikte yeni fikirler ve projeler geliştirecek olmak bana fazlasıyla mutluluk veriyor. Benim staj koçum Ozan Uysal, manevi koçum Umut Gökbayrak ve takım liderimiz de Barış Güzelordu. Bu hafta içinde hem takımdaki hem de diğer stajyer arkadaşlarla tanıştık ve güzel vakit geçirdik.

Körfez’den ulaşım biraz zor oluyor, şirketin Kocaeli’ye ne yazık ki hiç servisi yok ama ben ilginç yollarla gidip gelmeyi başarıyorum. Lakin şu önümüzdeki haftalarda Körfez’den İzmit’e taşınırsak o zaman ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Zaten akşamları evde sosyal bir aktivite de yaptığım yok, şirkette yatıp kalkmayı da düşünebilirim. :D

Epey uzattım, şimdilik bu kadar. Gün gün yazacak kadar çok malzemem olmuyor ama stajımın bitmesine (3 Eylül) 7 hafta kaldı. Birinci yazı bu olarak tarihe geçsin. Devamında da güzel fotoğraflarla falan seneye başvuracak arkadaşların meraklarını giderecek şeyler yazmayı planlıyorum. Sağlıcakla.

Not: Logo, Turkcell Teknoloji Araştırma ve Geliştirme A.Ş. tescilli markasıdır. Ben kullandım, umarım sorun olmaz ama siz kullanmayın.